Platon - Devlet -




Platon
Devlet
Frederick Capson












                                                                                                                                           



DEVLET

Platon’un devlet kuramı, onun etik görüşüyle yakın ilişki içerisindedir. Yunan yaşamı özsel olarak toplumsal bir yaşamdı, site devleti (city-state) içerisinde yaşanırdı ve site’den ayrı düşünülmezdi. Öyle ki devletten tamamen ayrı duran birinin tam anlamıyla iyi bir insan olabileceği hiçbir gerçek Yunanlı’nın aklına gelmezdi. Çünkü, iyi bir yaşam sadece toplum (society) içinde ve aracılşığıyla insan için olanaklı hale gelir. Toplum Site devleti demektir.
Bu deneysel olgunun ussal analizi örgütlenmiş toplumun “doğal” bir kurum olduğu, insanın da özsel olarak da toplumsal bir hayvan olduğu öğretisini sonuç olarak ortaya koyar. Bu öğreti hem Platon hem de Aristoteles’te ortaktır. Toplumun zorunlu bir kötülük olduğun ve insanın özgür gelişimini engelleyen bir şey olduğunu söyleyen bir kurum, gerçek bir Yunanlıya tamamıyla yabancı ya da tuhaf gelecektir.
Ama bundan Yunalılar’ın bireyciliği reddettikleri sonucunu çıkarmak aptalca olacaktır.
Bu durumda, insanın mutluluğuyla, insanın gerçekten iyi yaşamasıyla ilgilenen Platon gibi bir filozof için, Devletin gerçek doğası ve işlerini belirlemek kaçınılmazdır.
Eğer yurttaşların tamamı ahlaki olarak kötü insanlarsa, iyi bir Devleti korumak gerçekten olanaksız olurdur; ancak tersi durumda, yani eğer Devlet kötü bir Devletse, birey yurttaşlar kendilerini iyi bir yaşamı, yaşamaları gerektiği gibi sürdüremez bir durumda bulurlar.
Platon birey için bir ahlak ve Devlet için başka bir ahlakın olduğu düşüncesini kabul edecek biri değildi. Devlet bireyden oluşur ve iyi bir yaşama kılavuzluk etmek için vardır: tüm insanları ve Devletleri yöneten mutlak bir ahlak yasası vardır: kişisel çıkar hak karşısında diz çökmelidir.
Platon Devlete, herhangi bir sınırlama olmadan, ahlak yasasını önemsemeden, gelişen ya da gelişmesi gereken bir kişilik(personality) ya da organizma olarak bakmıyordu.
Devlet doğru ve yanlışı hakemi, kedi ahlak yasasının kaynağı ve bunlar her ne olurlarsa olsunlar kendi eylemlerinin mutlak doğrulanışı olamaz.
Bu hakikat, Devlet kitabında, açık ifadesini bulur. Konuşmalar adaletin doğasını belirlemek için yola koyulurlar, ancak Birinci Kitabın sonunda “adaletin ne olduğunu bilmiyorum” der. Sonrasında İkinci kitapta, Sokrates konuşmacılara Devlet’e bakarlarsa aynı harflerin daha büyük olarak ve daha büyük ölçekte yazılı olduğunu göreceklerini söyler. Çünkü Devlete adalet daha büyük ve daha kolay ayrımsanabilir(discernible) olacaktır.
Bundan dolay, Sokrates şu önerir: “Adaleti ve adaletsizliği ilk olarak Devlette göründükleri gibi, ve ikinci olarak bireyde büyükten küçüğe gidere ve onlar karşılaştırarak inceleyelim.”
Bunun en temelinde ima etiği şey adaletin ilklerinin birey e Devlet için aynı olduklarıdır.
Eğer birey yaşamını Devletin bir üyesi olarak yaşıyorsa ve eğer birinin adaleti diğerininki gibi ideal adalet tarafından belirleniyorsa, bu durumda, acıkır ki, ne birey ne de Devlet ebedi adalet yasasından kurtulamayacaktır.






Şimdi açıktır ii her edimsel (actual) Anayasa ya da her Hükümet (Goverment) ideal adalet ilkesini cisimleştirmez; ancak Platon ampirik Devletlerin ne olduğunu belirlemekle değil daha çok Devletin nasıl olmasın gerektiğini belirlemekle ilgileniyordu. Bundan dolayı Devlet kitabında ideal Devleti, her edimsel Devletin kendini olabildiğince ona uydurması gereken modeli bulmaya girişir. Yaşlılık dönemi eseri olan Yasalar’da, Platon’un uygulanabilirliği işin içine soktuğu doğrudur ancak genel amacı ideal Devleti betimlemek olarak kaldı. Empirik devletler eğer bu ideale uygun düşmüyorlarsa, bu empirik Devletler için o ölçüde kötüdür.
Platon Devlet adamlığının bir bilim olduğuna ya da olması gerektiğine derinden inanıyordu; Devlet adamı, eğer gerçekten ne olması gerektiğini bilmelidir. Diğer türlü, hem Devleti hem de yurttaşlarını yıkıma uğratma riskini getirecek ve kendinin bir, Devlet adamı değil de, beceriksiz bir “politikacı” olduğunu ispatlayacaktır.
Deneyim, Platon’a edimsel Devletlerin hatalı olduklarını öğretmişti. Kendini onun ellerine bırakmış olanlarda gerçek devlet adamlığının tohumlarını ekme umudundan vazgeçmiş olsa da; Platon pratik politik yaşama sırtını dönmüştür.
Yedinci mektubunda Platon, önce 404’ün oligarşisi ve sonra da, yeniden kurulan demokrasiyle ilgili üzücü deneyimlerinden bahseder:
Oligarşi: siyasal gücün birkaç kişilik bir grubun elinde toplandığı yönetim, aristokrasinin daralmış biçimi. Ve ekler: (s. 102,p224-255)
Platon’un politika kuramı, önce Devlet’te göründüğü haliyle, sonra Devlet adamı ve Yasalar’da göründüğü şekliyle özetlenebilecektir.
1)     DEVLET

1.     Devlet insanların istek ve ihtiyaçlarına hizmet etmek için vardır. İnsanlar birbirlerinden bağımsız değildirler, aksine yaşamın gereksinimlerinin üretiminde diğerlerinin yardım ve iş birliğine ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla, bir yerleşim yerinde ortaklarını “ve yardımcıları toparlar ve ortak yerleşim yerine site adını verirler” (Devlet 369 c1-4)
Böylelikle sitenin kökensel (orjinal) amacı ekonomik bir amaçtır ve bundan da iş bölümü ve emeğin uzmanlaşması ilkeleri doğar. Farklı insanlar farlı doğal yetenek becerilere sahiptirler ve topluluğa çeşitli yollarda hizmet etmeye uygundurlar, dahası, eğer biri doğal yetilerine uygun bir şekilde, tek bir işte çalışırsa, onun çalışmasının niteliği ve niceliği daha yüksek olacaktır.
Tarım işçisi kendi pulluk ve çapasını kendisi üretemez, ama bunlar onun için, bu türden araçları yapmada uzmanlaşmış kişiler tarafından üretilir.
Böylelikle, şimdilik ekonomik bakış açısından ele alınan, Devletin varoluşu çiftçilerin, dokumacıların, ayakkabıcıların, marangozların, demircilerin, çobanların, tüccarların, kiralanmış işçilerin vb. bulunmasını gerektirecektir. Ancak, bu insanlar tarafından yönetilen yaşam çok kaba bir yaşam olacaktır.
Eğer “konforlu” bir site olacaksa, fazladan bir şeyler de gerekecektir ve müzisyenler ozanlar öğretmenler, hemşireler, berberler, aşçılar, tatlıcılar vb. kendini gösterecektir.
Ancak, sitenin artan konforuyla beraber ortaya çıkan nüfus artışı sonucunda, toprak sitenin ihtiyaçlarını karşılayamayacak hale gelecek ve bazı komşuların toprakları işgal edilecektir. Böylelikle Platon savaşın kökenini ekonomik nedende bulunur.
(bunu söylemeye gerek yok ama, Platon’un dikkat çektiği şeyleri saldırgan savaşın haklı görülmesi olarak anlamamak gerekir.)

2.     Ancak, eğer savaşın peşinden gitmek zorunluysa, o zaman iş bölümü ve emeğin uzmanlaşması ilkesine uygun olmalı; Devletin koruyucuları gibi özel bir sınıf olmalı, ki bunlar kendilerini sadece savaş yönetimine adayacaklardır.
Bu koruyucular cesaretli olmalı ve tumoeides ile donatılmış olmalıdırlar; ama ayrıca Devletin gerçek düşmanlarının kimler olduğunu bilmek anlamında felsefeye yatkın olmalıdırlar(philosophic)
Ama, eğer koruyuculuğun uygulanması bilgilendirmeye dayandıralacaksa, bu durumda onların bir eğitim sürecinden geçmeleri gerekecektir. Bu eğitim müzik ile başlayacak ve anlatığı da (narrative) içermektedir. Ama, der Platon, Devlet çocukların yetişkinliğe eriştikleri zaman kafalarında bulunması gereken, düşüncelerin terslerini bu etkiye açık oldukları zamanda almalarına pek izin vermeyeceğiz.
Bu durumda, Hesiod ve Homer tarafından anlatıldığı şekliyle, tanrılar hakkındaki efsanelere çocuklara öğretilmeyecek, hatta Devlete girmelerine izin verilmeyecektir; çünkü bu efsaneler tanrıları çirkin bir ölümsüzlüğün kendini çıkarır şekilde tasvir eder, onları çeşitli biçimlere bürünür olarak gösterir vb.
Aynı şekilde, antların ve antlaşmaların çiğnenmesine tanrıların neden olduklarını ileri sürmek hoşgörülecek bir şey değildir ve izin verilmeyecektir. Tanrı iyi ya da kötü her şeyin yaratıcısı olarak değil, sadece iyi şeylerin yaratıcısı olarak sunulacaktır.
Tüm bunlarda, Sokrates’in konuşmayı devletin temelini ekonomiye oturtarak başlamasına rağmen, ilginin çok geçmeden nasıl eğitime döndüğünü görmek gerek.
Devlet sadece insanların ekonomik gereksinimlerini karşılamak için varolmaz, çünkü insan sadece “Ekonomik İnsan” değillerdir; insanların mutluluğu için, devletin ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, iyi yaşa içerisinde onları geliştirmesi de gerekir.
Bu da, eğitimi zorunlu kılar çünkü devletin üyeleri rasyonel varlıklardır. Ama bu herhangi türden bir eğitim değil, sadece hakikat ve iyiye yönelik bir eğitim olmalıdır.
            Devletin yaşamını düzenleyenler, eğitimin ilkelerini belirleyenler ve Devletteki çeşitli görevleri farklı üyeler arasında paylaştıranlar, neyin gerçek iyi neyin hakikat olduğunu bilgisine sahip olmalıdırlar. Başka bir değişle, onların filozof olmaları zorunludur.
            Hakikat üzerindeki bu ısrar Platon’u, bize oldukça sıra dışı görünen öneriyi, yani epik ozanları ve oyun yazarlarını Devletten dışlamaya yönlendiren şeydir.
            Bunun nedeni Platon’un Homer ve Sophoeles’in güzelliklerine karşı kör olması değildir: aksine, aksine ozanların güzel dil ve benzetme kullanmalarıdır onları Platon’un gözünde tehlikeli hale getiren, Onların sözlerinin güzelliği ve çekiciliği ahmaklar tarafından emilen zehiri gizleyen şeker gibidir.  Platon’un ilgisi öncelikle olarak ahlakidir: Platon ozanların tanrılar hakkında konuşma yollarına ve ahlaksız karakterleri betimleme yollarına karşı çıkar.
            Eğer, ozanlar İdeal Devlet’e bir şekilde kabul edileceklerse, iyi ahlaki karakterlerin örneklerini üretmeye yönelmeleridir. Ancak genel olarak epic/epik(destansı) ve dramatik şiir Devletten uzaklaştırılacak, diğer taraftan liric/lirik(kişisel duygularını dile getiren) şiire ise Devlet yöneticilerin sıkı denetimleri altında izin verilecektir. Belirli gamlar ya da armoniler kadınsı ve şey (neşeli) oldukları için dışlanacaklalardır.
(Platon’un Yunan edebiyatının büyük eserlerinin kabul edilmesinden daha çok kötü sonuçları abarttığını düşünebiliriz, ancak, onu harekete geçiren nesne ahlak yasasına ciddi olarak inanan herkes tarafından kabul edilmelidir, hatta bu ilkenin Platon tarafından gerçekleştirilen tikel uygulamasını kabul etmeseler bile. Çünkü ruhun ve mutlak bir ahlak yasasının var olduğu kabul edildiğinde, Devletin üyelerinin ahlakının bozulmasını ellerinden geldiğince engellemek ve uygulanan bu tikel engelleme eylemlerini daha fazla zarara yol açmayacak şekilde yapmak kamu otoritelerinin görevidir. Sanatın mutlak haklarından bahsetmek saçma olacaktır.)
           
            Müziğin yanı sıra, beden eğitimi, Devletin genç yurttaşlarının eğitiminde bir rol oynayacaktır. Bedene gösterilen bu özen, devletin koruyucuları ve savaş atletleri (athleter of war) söz konusu olduğunda, çileci bir karaktere sahip olacak, yani “basit ve ölçülü bir sistem” olacaktır. Bu sistem, alıştıkları perhizden en küçük bir sapma olduğunda en tehlikeli hastalıklara yakalanmaya yatkın; yaşamlarını uyuyarak geçiren uyuşuk atletler değil de, daha çok tetikle bekleyen köpekler gibi olmaları ve ne yüksek kesinlikte duymaları ve görmeleri gereken savaşçı atletler yetiştirmeye yönelik tasarlanmalı. (Devlet 403)
            ( Gençlerin Devlet tarafından hem fiziksel hem zihinsel eğitimlerine ilişkin yapılan bu önerilerde Platon, bizim geniş bir ölçekte gerçekleştiğini gördüğümüz ve kötü amaçlar için olduğu kadar iyi amaçlar için de kullanılabileceğini kavradığımız şeyi önceler. Ancak bu, zaten politik alandaki pratik önerilerinin büyük bir çoğunluğunun kaderidir. Devletin yararına, gerçek yararına kullanılabilecekleri gibi, kötüye de kullanılabilir ve Devlete sadece zarar getirebilecek bir şekilde de uygulanabilir. Platon bunu çok iyi biliyordu ve Devletin yöneticilerinin seçilmesi onun için büyük önemi olan bir sorundu. )

3.     Bu durumda, şimdiye kadar Devlette iki büyük sınıf görmüş olduk- aşağıdaki sınıf olan sanatçılar sınıfı ve üstteki sınıf olan koruyucular sınıfı. Devletin yöneticileri kim olacak sorusu ortaya çıkıyor.
Platon’a göre, bunlar koruyucular sınıfından dikkatli bir şekilde seçilecektir. Bunlar,
·        Genç olmayacaklar
·        Kendi sınıflarının en iyileri olmalıdırlar
·        Zeki ve güçlü olmalıdırlar
·        Devleti düşünen (careful), Devleti seven ve Devletin çıkarını kendi çıkarıyla özdeş gören kişiler olmalıdırlar. (kendi kişisel yarar ya da zararlarını düşünmeden Devleti’in gerçek çıkarlarının peşinde olmak anlamında)

Bu durumda çocukluktan itibaren Devlet için en iyi olanı yaptıkları gözlemlenmiş ve bu davranış çizgisinden hiç ayrılmamış olanlar, Devletin yöneticileri olarak seçilecektir.



Bunlar mükemmel koruyuculardır, aslında “koruyucu” adını taşımaya yaraşan biricik insanlardır: şimdiye kadar koruyucu dediğimiz diğerleri ise “yardımcılar” olarak adlandırılacaktır.
            Bundan çıkan sonuç, ideal Devletin üç büyük sınıftan oluştuğudur. Zanaatkarlar en altta, yardımcılar veya askeri sınıf onların üzerinde, koruyucular en üstte.
            Yardımcılar, her ne kadar zanaatkarlardan daha onurlu bir konumda bulunsalar da, alttakileri ezen yabani hayvanlar değildirler; Kendi vatandaşlarından güçlü olsalar da, onların dostane müttefiki olacaklardır, dolayısıyla onların doğru eğitim almalarını ve doğru bir yaşam biçimine sahip olmalarını garanti altına almak en gerekli olan şeydir.
            Platon, yardımcıların kendilerine ait özel mülkiyetleri olmamalı, ama tüm gereksinimlerini vatandaşlardan temsil etmelidirler der. Onların ortak bir koğuşu olmalı ve bir kamptaki askerler gibi birlikte yaşamalıdırlar: altın ve gümüşe ne dokunmalı ne kullanmalıdırlar. Böylece hem kendilerini hem devleti korumuş olacaklardır. Ama bir kere mülk edinmeye başlarlarsa kısa sürede tirana dönüşürler.

4.     Diyaloğun başlarında (Devlet) Platon amacı adaletin doğasını belirlemek olarak koymuştu ve bunun zor bir görev olduğunu anlayarak adaletin ne olduğunu, Devlette var olduğu şekliyle incelenirse açıkça görülebileceği önerilmişti.
Tartışmanın bu aşamasında, yani Devlet farklı sınıfları kabaca ortaya konulduğunda, adaleti Devlette gözlemlemek olanaklı hale gelir.
Devletin bilgeliği küçük yöneticiler sınıfında ya da Koruyucularda, Devletin cesareti yardımcılarda yatar. Devletin ılımlığı ise yöneticilerin yönetenlere gerektiği gibi eğmesinden oluşur. Devletin adaleti de herkesin, başkalarının işlerine karışmaksızın, kendi işiyle ilgilenmesinden oluşur.
Nasıl ki, ruhun tüm ögelerinin uyumlu ve astın üste boyun eğdiği, bir şekilde işlenmesiyle birey adil oluyorsa, Devlet de onu oluşturan tüm sınıflar ve bireyler kendilerine düşen işlevleri uygun bir şekilde yerine getirdiği zaman adil ya da iyi olur.
Diğer taraftan politik adaletsizlik karışık ve huzursuz bir ruhtan oluşur, bu da bir sınıfın başka bir sınıfın işlerine karışmasına neden olur.

5.     Devlet’in beşinci kitabında, ünlü karılar ve çocuklar “topluluğu” nu ele alır.
Kadınlar, erkeklerin eğitildiği gibi eğitileceklerdir: İdeal devlette basitçe, evde kalıp bebekle ilgilenmeyecekler, fakat müzik, beden eğitimi ve askeri disiplinde, aynen erkeklerin olduğu gibi, eğitileceklerdir.
            Bunun haklılığı şu olguya dayanır: kadın ve erkek sadece türün üremesinde oynadıkları roller bakımından farklıdırlar. Kadının erkekten zayıf olduğu doğrudur, fakat iki cinste de doğal yetiler benzer olarak bulunur ve kadının doğası söz konusu olduğunda, kadın erkeğe açık olan tüm uğraşlara hatta savaşa bile katılabilir.




Uygun nitelikteki kadınlar, Devletin koruyucularının yaşam ve resmi görevlerini paylaşmak için seçilecektir.
Türü ya da ırkı iyileştirme ilkeleri konusunda Platon, yurttaşların evlilik ilişkilerinin, özelliklede Devletin yüksek sınıflarının evlilik ilişkilerinin, devletin kontrolünde olması gerektiğini düşünür. Dolayısıyla, Koruyucuların ve Yardımcıların evlilikleri kamu yöneticilerini, kontrolü altındadır; burada kamu yöneticilerinin gözettiği şey yalnızca resmi görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmekle kalmayıp,  Devlet yuvasında yetiştirilecek olanaklı en iyi çocuğu elde etmek olacaktır.
Burada şuna dikkat etmek gerekir ki, Platon herkesin birden çok insanla cinsellik yaşadığı tam bir karılar topluluğu önermiyor.
Zanaatçılar sınıfı özel mülkiyet ve aile sürdürür sadece üst iki sınıfta özel mülkiyet ve aile yaşamı ortadan kaldıracaktır ve bu da Devletin iyiliği için yapılacaktır.
Buna ek olarak, Koruyucuların ve Yardımcıların çok sıkı bir şekilde düzenlenecektir: uygun kamu yöneticileri tarafından kendileri için belirlenen kadınlarla evlenecek belirlenen zamanda cinsel ilişkiye girecek ve çocuk sahibi olacaktır, bu zamanların dışında değil.
Eğer belirlenen sınırlar dışında kadınlarla ilişkileri varsa, ve sonuçta çocuk doğarsa, en azından örtük olarak bu çocuklara bakılıp beslenmeyeceği belirtilir.
“Meşru(yasal) bir şekilde doğduğu halde, o sınıfa uygun olmayan, üst sınıfın çocukları zanaatkarlar sınıfına sürüleceklerdir.”

6.     Pratikte hiçbir devletin önerilen plana göre düzenlenemeyeceği itirazına bir yanıt olarak, “Sokrates” bir idealin pratikte mükemmel bir kesinlikle uygulanmasının (gerçekleşmesinin) beklenemeyeceğini söyler.
Ancak yine de, Sokrates Devletin bu şekildeki bir Anayasayı benimsemesini sağlayacak en küçük değişimin ne olduğunu sorar ve devamında, bir tanesini söyler, ki bu ne küçüktür ne de kolay. Güç filozof-kralın eline bırakılmalıdır.
Demokratik hükümet ilkesi, Platon’a göre saçmadır: yönetici bilgi aracılığıyla yönetmelidir ve o bilgi hakikatin bilgisi olmalıdır. Hakikatin bilgisine sahip olan insansa filozoftur.
Platon düşüncesini gemi, geminin kaptanı ve geminin tayfası benzetmesi üzerinden açıklar. Bir gemi düşünmemiz istenir; “bu gemide, gemide bulunan herkesten daha uzun ve güçlü olan, ama biraz sağır ve uzağı pek iyi görememektedir. Denizcilik bilgisi de pek iyi değildir.” Tayfa isyan çıkarır, geminin yönetimini ele geçirir ve “yiyip içerek, onlardan beklenebilecek bir başarıyla yollarına devam ederler” ancak, ne kaptanlık sanatı ne de gerçek kaptanın ne olduğu konusunda hiçbir fikirleri yoktur.
Platonun Atina tarzı demokrasiye itirazı şudur: politikacılar gerçekten kendi işlerini hiç bilmezler, ve halk kafasına etiği zaman iş başında politikacıları başından atar ve sanki Devlet gemisinin düzgün bir şekilde idare edilmesi için özel bir bilgiye gerek yokmuş gibi davranır. Platon bu bilgisiz ve tasasız, gamsız devlet yönetme biçimi yerine filozof-kralın yönetimini koymayı önerir.  Bu kral Devlet gemisinin olması gereken yolun gerçek bilgisine sahiptir ve yolculuk sırasında karşılaşacak fırtına ve zorlukların aşılmasında yardımcı olacaktır.

Filozof devlet tarafından verilen eğitimin ve iyi ürünü olacaktır: o, ve sadece o, ideal Devletin somut bir taslağının ana hatlarını çizebilir ve bu ana hatların içini doldurabilir, çünkü idealar dünyasını tanıyordur ve edimsel Devleti biçimlendirirken bu dünyayı kendisine model olarak alabilir.
Aday ya da olası yöneticiler olarak seçilenler sadece, müziksel harmony ve beden eğitiminde değil, matematik ve astronomide de eğitileceklerdir ancak herkesin öğrenmesi gereken hesaplamaları yapabilmeleri için değil, daha çok anlaşılır nesneleri kavrayabilme yeteneğini edinmeleri için matematikte eğitileceklerdir.  “satıcı ve tüccarın ruhuyla alım-satım işleri” için değil, ne de sadece askeri kullanım amacı göz önünde tutularak ama birincil olarak  “oluştan hakikate ve varlığa” geçebilmeleri, hakikate doğru çekilebilmeleri ve felsefenin ruhunu kazanabilmeleri amacıyla.  
Ancak bunlar sadece Diyalektiğe hazırlıktır. Diyalektik sayesinde duyulardan hiç yardım almadan, sadece usun ışığıyla mutlak varlığı keşfetmeye başlayabilir. Sonunda anlıksal görü ile mutlak iyiye erişinceye ve böylelikle anlıksal dünyanın sınırlarına ulaşıncaya kadar, ilerleyebilir. 

            Bur durumda, Devletin seçilmiş yöneticileri, ya da daha doğrusu Koruyucular konumuna aday olarak seçilenler, “kolda ve kafada güçlü0 ve erdemle donatılmış olanlar, aşamalı olarak bu eğitim sürecinden geçirilecek ve otuz yaşına geldiğinde kendilerinin yeterli olduklarını ispatlayanlar özel olarak Diyalektikte eğitilmek için seçileceklerdir.”
Bu çalışmada beş yıl geçirdikten sonra, aşağıya mağaraya gönderilecek olan ve gençlere verilmeye uygun herhangi bir Askeri ya da diğer görevleri almaya zorlanacaklardır; böylelikle gerekli yaşam deneyimini kazanabilecekler ve çeşitli ayartıcı durumlarla karşılaşmalarında “sağlam mı yoksa kaypak mı olacaklarını” gösterebileceklerdir.
15 yıllık böyle bir deneyimden sonra, kendilerini ortaya koyanlar (ki o sırada elli yaşında olacaklardır) öyle bir zamana erişmiş olacaklardır ki, artık “ruhlarının bakışlarını tüm şeyleri aydınlatan evrensel ışığı çevirmeleri ve mutlak iyiyi görmeleri gerekecektir; çünkü bu Devleti ve bireylerin yaşamlarını ve kendilerinin geri kalan yaşamlarını düzenlerken örnek alacakları modeldir.
Felsefeyi yaşamlarının başlıca uğraşı yapacaklardır; ama sıraları geldiğinde politikada da aynı çabayı gösterecek ve kamu yararı için yöneteceklerdir, ama bunu sonraki büyük bir şey yapıyormuş gibi değil de, zorunluluktan yapacaklardır; ve başkalarını ve başaklarını kendileri gibi yetiştirdikten ve Devletin yöneticileri geçecek ve orada ikamet edeceklerdir. Site onlar için kamusal anma törenleri düzenleyip, kurbanlar sunacaktır ve eğer Pilitian Kahini onaylıyorsa yarı tanrılar olarak, yoksa her halükarda kutsanmış ve tanrısal olarak onurlandıracaktır.”




Hazırlayan: C. Suat

Yorumlar